Yusuf
KUTLU
Şehit Düştüğü Tarih: 9 Mart 2002
Şehit Düştüğü Yer: Ankara Numune Hastanesi
Doğduğu Tarih: 23 Ekim 1973
Doğduğu Yer: Hatay/Antakya, Ekinci
Beldesi
Mezar Yeri: Ekinci, Hatay
1995'ten beri tutsaktı. 19 Aralık
2000 katliamında Bartın’daydı. Katliamın ardından Sincan F tipi hücrelerine
atıldı. Ama hücreler teslim alamadı onu.
5. Ölüm Orucu Ekibi’nde yer
alarak tecrite karşı direnişin bayrağını devraldı. Bayrağı
279 Gün kararlılıkla taşıyarak 9 Mart 2002’de Ankara Numune Hastanesi’nde şehit
düştü.
“8 ay, dile
kolay... En saf, temiz, çıkarsız ve hesapsız yarışıyoruz. Birbirimizin önüne
geçmeye gayret ediyoruz. Bundan mutluluk duyuyoruz. Önde gidenlerimizin
heybelerine selam yüklüyoruz. Kanat çırpmak için masmavi gökyüzüne sabırsızlanıyoruz...
Ölüme gitmek nasıl sevindirir diye sorulabilir. Benim gibi insanlar halkı için,
vatan için ne isteyebilir? Biliyoruz ki IMF’nin “şu yasayı çıkarmazsan dolar
yok”, “şunu yapmazsan bu yok” sözleri hep gazetelerin baş sayfalarında. Her
adım başı bir NATO üssü kurulmuş ülkemizde. Bush telefon etti diye sevinen,
göklere çıkan bir anlayış var. İşçi memur, köylü; halkımız açlığa mahkum ediliyor. Yani bağımsız bir ülke istediğim için ölüme
gönüllü oldum. Mutluluğum da bu yüzden...
Tecrit, izolasyon ve baskı altında yaşamak
istemiyorum. İnsan yüzü görmek, sohbet etmek, dertleşmek istiyorum. Ben hayvan
değilim ki. Konuşmayan, düşünmeyen bir birey olmamak için direniyorum.”
2 Temmuz 2001 tarihli Vatan’daki
röportajında böyle diyordu Yusuf Kutlu.
Ölüm orucu 5. ekibinde yer alan
Yusuf KUTLU, esaret altındaki dünya halklarının kahramanlık tarihinin gördüğü
bu en büyük direnişin 506. gününde Ankara Numune Hastanesi’nde saat 16:45'te şehit düştü. Yusuf Kutlu, 279 Gündür
ya ölüm ya zafer kararlılığını beynine kazıyarak ölümün üstüne yürüdü.
Direnişin 86. şehidi Yusuf Kutlu’nun
yaşamı emekçi halkımızın devrimci saflara katılmasından başka neden hiçbir
kurtuluşlarının olmayacağını da anlatıyor.
Yusuf, Hatay/Antakya/Ekinci
Beldesi doğumludur. Arap Alevilerden, ya da bölgede kullanılan adlarıyla
Nusayri’lerdendir. 29 yaşındaydı. Halkının kurtuluş mücadelesinde yer aldı.
Bir emekçiydi. Mesleği oto
boyacılığıydı. Düzene karşı olması için halkımızın tümü gibi, bir çok nedeni vardı. Örgütümüzdeki özgeçmişinde kendini
anlatırken diyordu ki; “Anadilim Arapça'dır. Sadece konuşmasını
bilirim, okuma-yazma yok.” O da bu ülkede yaşayan milyonlarca Kürt, Arap, Laz,
Gürcü, Çerkez gibi, kendi dilinde okuyup yazamıyordu. Kendi dilinde eğitim
göremiyordu. O da dili yasaklananlardandı.
Böyle bir ülkede, Yusuf Kutlu’ların
bitirilebileceğini sananlar, gerçeği bilmeyenler veya aldatılanlardır...
Yusuf yoldaşımız 1995’te
tutuklanmıştı. Tutsaklığının 8. Yılındaydı. Malatya ve Bartın hapishanelerinde
kaldı. 19 Aralık 2000 katliamında Bartın’daydı. Sincan F tipine sevk edildi.
Devrimci tutsakları, tecrit edilmiş hücrelerde, işkence ve yaptırımlar altında
teslim alma planı, Yusuf yoldaşımız nezdinde de boşa çıkarıldı. O
yoldaşlarından ayrı ama yoldaşlarıyla birlikteydi. O halkından uzak, ama
halkıyla birlikteydi. Örgütse zaten kendisiydi....
***
Yusuf
Kutlu'dan ölüm orucu direnişçisi yoldaşına:
Merhaba
ekipdaşım, can yoldaşım...
Duydum
ki sen de sevdalara kuşanmışsın. Muradına ermenin mutluluğuna kavuşmuşsun.
Tıpkı önde koşan canlarımız gibi.
Kısmette
bu da varmış demek. Eh ne yapalım. Biz de bayrağı devraldık, yarışa girdik. Katarımızda
kim varsa hedefe birlikte gideceğiz demektir. Ancak bu yarışta öne koşma, ipi
öncelikli göğüsleme yarışıdır. En saf, en temiz, en berrak haliyle sosyalist
bir rekabettir bu. Kim demiş ki ölüm paylaşılmaz diye, işte onlarca canımıza
rağmen hala üstüne üstüne yürüyoruz azrailin. Nasıl onlarca kez yendiysek şimdiye kadar, bir
kez daha yenmek için koşuyor, koşuyoruz.
Coşkunu
ve sevincini bildiğimden nasılsın diye sormuyorum. çünkü
bu onurlu yolculukta omuzladığın özgür yürınlür için
eriyen bedenlere ancak Yolun Açık Olsun denir.
Nice
dolambaçlı yollardan, sarp yamaçlardan geçtik. Uğurladığımız onlarca canımız
önümüzü düzleyip ışıl ışıl yaptılar bizlere. Şimdi
artık kalan son süprüntüleri alıp gideceğiz.
Dile
kolay 4 mevsimdir dünya devrim tarihine hep "ilk"lerle dolu bir
destanı yazıyoruz. Şimdi omuzlayanı olduk. İleriye taşımanın onuruna kavuştuk. Ne mutlu bize ve ailemize. Böyle yiğitlere, böyle kahraman
sevdalara sahibiz. Bağlılığımız ve kararlılığımızla bayrağı kalenin burçlarına
en yükseğe taşıyacağız. Bize umut diye bakan gözlere muştulu haberler vermenin sabırsızlığını
yaşıyoruz. Ne mutlu bizlere ki böyle görkemli bir ailenin fertleriyiz.
Ne
demişti N. Hikmet:
"Ya ölü yıldızlara hayatı
götüreceğiz
Ya da yeryüzüne inecek ölüm."
Yolun,
yolumuz açık olsun dileğimle... Seni bu coşku ve kararlılığımla şehitlerimizin sıcaklığıyla
selam ve saygılarımı iletiyor alnındaki bantından öpüyorum.
Hoşçakal, sevgiyle kal...
5. Ekip
Ölüm Oruçcusu Yusuf KUTLU
4 Temmuz
2001
(Bu
mektup, Ekmek ve Adalet Dergisinin 1 Nisan 2001 tarihli, 2. Sayısında
yayınlanmıştır.)
***
Yusuf Kutlu ile Röportaj:
“Tecrit,
izolasyon ve baskı altında
yaşamak
istemiyorum”
Genellikle nasıl yapılır röportajlar? Bir gazeteci
sorar, karşıdaki cevaplar. O, “objektif”tir, en azından gazetecilik okullarında
öyle olmaları istenir. Ama bu farklıdır. Burada bir gazeteci yok. Burada
röportajı yapan da, yapılan da tutsak. Aynı hücrede, aynı tecriti
paylaşıyorlar. Burada, röportajı yapan ve yapılan, SİZ okuyasınız, SİZ
öğrenesiniz diye konuştular birbirleriyle. Röportaj yapılan Yusuf Kutlu
sevinçli; çünkü o ölüm orucunda, beşinci ekiplerde...
Hapishanenin sansüründen geçebilen kadarını
yayınlıyoruz.
Soru: 4’üncü
ekipten sonra 5’inci ekipler de direnişte. Sen de 5’inci ekipte, ölüm
orucundasın. Duygularını anlatır mısın?
Yusuf
Kutlu: 4’üncü
ekipler yola çıktı. Treni kaçırdım derken 5’inci ekipte yer aldım. Tabi bundan
mutluyum. Ölüme gitmek nasıl sevindirir diye sorulabilir. Benim gibi insanlar
halkı için, vatan için ne isteyebilir? Biliyoruz ki IMF’nin “şu yasayı
çıkarmazsan dolar yok”, “şunu yapmazsan bu yok” sözleri hep gazetelerin baş
sayfalarında. Her adım başı bir NATO üssü kurulmuş ülkemizde. Bush telefon etti
diye sevinen, göklere çıkan bir anlayış var. İşçi memur, köylü; halkımız açlığa
mahkum ediliyor. Yani bağımsız bir ülke istediğim için
ölüme gönüllü oldum. Mutluluğum da bu yüzden.
Örgüt baskısı diyorlar. Yüzlerce gönülllü
arkadaşın arasından beşinci ekiplerde yer aldım. Bunun için istemek gerek. Fedakarlık ve emek gerek. Çünkü bu ölüme
yolculuk. Dönüşü olmayan yolculuk. Ölümü, ayrılığı çok seviyor değiliz.
Ama en küçük bir talebin bile ezildiği, bir hakkın bile yok sayıldığı bir
ülkede yaşıyoruz... Taleplerimizi kabul ettirmek için bir yol bu. Yani ne
apartmandan atlama ne de köprüden.
Bekledim ve 5’inci ekipte yer kaptım kendime.
“Yolun açık olsun yoldaşım”
Soru:
Yoldaşlarının, çevre hücrelerin senin ölüm orucu ekibine katıldığını öğrendiklerinde
tavrı neydi?
Yusuf
Kutlu: Yoldaşlarım
bunu duyduğunda mutluluğumu paylaştılar. Sevindiler. Sevinçlerini ve mutluluklarını
ifade ettiler. “Biz treni kaçırdık. Bekliyoruz, belki birine biz de bineriz.
Bekliyoruz ve sıradayız” diye duyurdular seslerini. “Yolun açık olsun yoldaşım.
Selam ve sevgilerimizi götür gittiğin yere. Kucakla yoldaşları bizim için”
diyorlardı. Emek ve fedakarlıkla yoğrulmuş sevgimiz.
Bu sevgimizi duvarlara rağmen paylaştık. Gece 9’da ise benim için program
yaptılar. Türküler, marşlar söylediler. Arapça türküler söylediler, ben arap olduğum için. Çok mutluyum.
Müdahale istemediğimi dilekçe ile
belirttim
Soru:
Biliyorsun, zorla müdahale ile birçok insan sakat bırakıldı. Hafızalarını kaybetti.
Bütün bunlarla kendinin de karşılaşacağını düşünmüşsündür elbet. Bunlara karşı
ne gibi tavır alacaksın?
Yusuf
Kutlu: Elbette
4’üncü ve 5’inci ekipler de böyle bir sonuç bekliyor. Kendi iradem dışında
müdahale istemediğimi dilekçe ile belirttim. Zorla müdahale suçtur. Ölmememiz,
sakat kalmamız isteniyor. Hafızalarını yitirerek geçmişlerini unutan, çocuk
gibi davranan insanlar yaratmak kolay olacak sanıyorlar. Konuşmayan, düşünmeyen
bir birey olmamak için direniyor, ölüm orucu yapıyorum. Daha önce yoldaşlarım
nasıl direndiyseler ve hala direniyorlarsa ben de öyle yapacağım.
Cengizlerimizin, Erollarımızın yanına gideceğim, hedefim bu...
Bu zorlu yolculukta neyle karşılaşacağım süpriz değil... Ya muradıma ereceğim, ya da gazi olan
yoldaşlarım gibi geçmişi olmayan, hafızası silinmiş sakatlar, yani “mezarsız
ölüler” arasında olacağım. Yaşamayı ölesiye seviyorum ve burada bulunan,
direnişimizi soluyan herkes, inanıyorum ki benim kadar seviyor.
Ancak 8 ay 4 mevsimdir insanca bir arada yaşamak
için ölüyoruz. Direnme hakkımızı kullanıyoruz. Çok basit bir örnek vereceğim;
adımıza gelen kitaplarımız için dilekçe verdik Üç yerine iki kitap getirdiler. “Haftada
bir gelecek misiniz değiştirmek için” sözümüze ...
(karalanmış) ... cevabı verildi.
Tecrit, izolasyon ve baskı
altında yaşamak istemiyorum. İnsan yüzü görmek, sohbet etmek, dertleşmek
istiyorum. Ben hayvan değilim ki.
8 ay, dile kolay... En saf, temiz, çıkarsız ve
hesapsız yarışıyoruz. Birbirimizin önüne geçmeye gayret ediyoruz. Bundan
mutluluk duyuyoruz. Önde gidenlerimizin heybelerine selam yüklüyoruz. Kanat
çırpmak için masmavi gökyüzüne sabırsızlanıyoruz.
Sevgi Erdoğan’ın haberini okudum gazetede. Doktorun
sözleri özetliyor herşeyi. Bir beyni, bir de parlayan
gözleri sağlam. Doktorlar zorla müdahale yapa yapa
artık serumu takacak damar bulamaz olmuşlar.
İşte böyle yaşatılıyoruz. Zorluklar, zorla müdahale
işkencesiyle. Geçenlerde bir gazetede “1985 yılında, Fas’ta 2 mahkumu, 6 yıl zorla beslemişler” diye okudum. Bunun adı nedir?
Düpedüz işkence. İradeyi kırmaya çalışmaktan başka birşey
değil. Biz siyasi tutsağız. Bağmsızlık, adalet,
eşitlik, demokrasi istiyoruz. Çocuklarımız aç olmasın istiyoruz. Çok mu
istediklerimiz? Hayır. Bunun için ölüyoruz.
Soru:
Ölüm orucuna seçildikten sonra hücrene doktorlar gelmeye başladı mı? Tavırları nasıl
doktorların? Sna ne soruyorlar, sen ne cevap verdin?
Yusuf
Kutlu: Hergün hücreme gelmeye baladılar. Bugün 15’inci
gün. 3 Haziran’da başladım. Doktorun soruları “Bir
sorun var mı, bir şikayetin var mı...” “Şimdilik yok” deyip
gönderiyorum. Beni hastaneye göndermeye can atar gibiler. Ama ben fırsat
buldukça “bilincim kapansa da zorla müdahale istemiyorum” diyorum.
Ölüm yolculuğumda ailemi görmeme bile
izin yok
Soru: İki ay görüş cezası, bir ay da mektup
cezası aldın. Aileni ölüme yürürken görememek nasıl etkiliyor seni?
Yusuf
Kutlu: Ölüm
yolculuğumda ailemi görmeme bile izin yok. Eh ne yapalım, kısmette bu da
varmış. Ne diyelim. Görüş cezam bitince 60’lı günlerde olacağım. Görme
ihtimalim olur mu? Bilemem.
... Ecevit “F tiplerini IMF istiyor” demişti. Doğru.
Emperyalizm Anadolu’da devrimciliğin bitmesini istiyor. Çünkü halkı örgütleyip
emperyalizmi ülkemizden kovacak tek güç devrimciler. Aslında F tiplerinde ve
devletin tavrındaki asıl amaç da bu. Yani talepler meselesi ile sınırlı değil.
Onlar; yani emperyalistler ve işbirlikçileri Anadolu’da devrim tehlikesini,
devrimci hareketleri yok etmek istiyor. Bizse tam tersini istiyoruz.
Soru: Ölüm
orucunda düşersen...?
Yusuf
Kutlu: Ölüm
orucunda şehit düşersem (ki düşeceğim) köyümde gömülmek istiyorum.
Cenazelerimiz Anadolunun dört bir yanına yayıldı
şimdiden. Daha nice canlarımız yayılıp, toprağa düşecek. 8 aydır onlarca
yoldaşımız düştü toprağa, onlarcası sakat kaldı. Ve daha da onlarcası yolda geliyor.
...
Ben Antakya’nın Ekinci beldesindenim. Orada
oturuyoruz. Cenazem de burada toprağa verilecek. Tabii geleneklerimiz,
göreneklerimizle, umudumuzun bayrağına sarılı olarak gömüleceğim. Mezarıma “Dört
Mevsim Direnişte Bir Boran Yatıyor” yazılmasını istiyorum.
Soru:
Dışarıda ölüm orucuna karşı DKÖ’lerin, sendikaların,
partilerin tutumunu nasıl buluyorsun? Sence bu tavırlarının nedeni ne?
Yusuf
Kutlu: Dışarıda
bazı kurumlar ölüm orucu yapan ailelerimize kapılarını kapattı. Tabii bu nasıl
demokratlık, insan hakları mücadelesi diye soruyor insan. Biz onları
tanıyorduk. Ancak şimdi halk da tanıdı. Siz kimden yanasınız sorusunu sordu en
azından. İnsanlar ölürken, derneklerinin baskı görüp, kapatılacağı korkusu,
telaşı içindeler. Yani düzene sığınıyorlar. Reformizmin
sonu bataklıktır. Böylesi zor dönemlerde çırpınır durur. Statükosunu bir
şekilde korumaya çalışır. Partiyse nasıl bir parti? Dernek veya sendikaysa
nasıl hak ve özgürlükler mücadelesi bu? Herkes yaşayarak öğreniyor.
Soru: Halkımıza
ve yoldaşlarımıza söylemek istediğin birşeyler var
mı?
Yusuf
Kutlu: Umudu
büyüttük şu ana kadar. Kaldı meyveleri toplamak. Umut diye bakanları fazla bekletmeyeceğim.
“Yolun açık olsun” diyenlere sevgi ve selamlarımı yolluyorum. Hoşçakalın, sevgiyle kalın...
Hakkında
Daha Geniş Bilgi İçin...